The Flash: DC Evrenini neler bekliyor?

Dünyanın en ünlü çizgi roman şirketlerinden biri olan DC Comics, en az kendisi kadar ünlü olan Marvel Comics’in sinemada izlediği yolu takip ederek 2013 senesinde birleşik bir sinematik evren kurma yoluna girdi. Şirketin kendisinden daha ünlü karakteri Superman’in hikayesine radikal bir başlangıç hikayesi Man of Steel filmi ile başlayan evren yıllar içinde sallantılı ve başarısız sayılabilecek bir ilerleyiş sergileyerek rakibi Marvel’ın evreninden geride kaldı. Evreni sıfırlamaya kadar giden sürecin şimdilik son ve en önemli adımı The Flash filmi…

Peki The Flash var olan evreninin yıkımını toplayıp temiz bir başlangıç yapmak ve kendi başına başarılı bir yapım olmak konusunda ne kadar iyi bir iş çıkarıyor?  Gelin birlikte inceleyelim.

Öncelikle The Flash’ı beğendim. Çoğu diğer DC filminin aksine derli toplu, anlatmak istediği hikayeyi bir noktaya kadar başarılı anlatan bir hikaye. Oldukça eğlenceli, başarılı yüksek tempolu bir aksiyon sekansı ile açılan film komediyle birleşince etkili bir başlangıç yapıyor ve DC sinematik evreninden tanıdık yüzleri oyuna dahil edip hayranların yüzünü güldürüyor. Sonrasında ise film evrenin en büyük hatası olan karakterlerini tanıtmadan hikayeye dahil etme günahını telafi etmek için yer yer diyaloglarla, yer yer flashback sahneleri ile karakterin geçmişini gayet dozunda ve başarılı bir biçimde aktarıyor.

Karakterin kökenini izlediğimiz sahneler ve sahnelerin hizmet ettiği hikaye akışındaki diğer sahnelerin işlediği dram konsepti yer yer klişe olsa da izleyiciye başarılı bir şekilde geçmeye başarıyor. Dahil olduğu evrenin günahlarını örtmeye çalıştığı ve başarılı sayılabilecek bir diğer kısım ise çoğu DC sinematik evreni filminin atladığı kendi evreninin kurallarını hatırlama ve sürdürme kısmında devamlılığı sağlıyor.

Film kendi koyduğu kuralların devamlılığını sürdürürken geçmiş filmlere göndermeler yapıyor ve çoğu hayranı memnun edecek olanı yaparak 2021 yılında yayınlanan Zack Snyder’s Justice League filmini ana evrenin bir parçası olarak varsayıyor. Ana konsepti olan alternatif evrenler konusu ise bekleneni vermek konusunda zayıf. Hikayenin gelişme ve sonuç bölümlerinin büyük bir kısmının geçtiği evren ya yeteri kadar ilgi çekici değil ya da filmin pazarlamasında yayınlanan fragmanlar ve benzeri medyalar gereğinden fazla içerik sunduğu için size yeni hissettirmiyor. Michael Keaton’un Batman’i ilk duyurulduğundan beri filmin en ilgi çeken yanlarından biri. Keaton’un başarılı performansı eşliğinde Batman karakteri bir kez daha izlemesi keyifli. Nostaljik havasını kaybetmeyen Batman’imiz aynı zamanda kendini ana materyalinden uzaklaşmayacak şekilde güncellemeyi başarmış ve yaşlı bir Batman olmasına rağmen asla hantal değilken aksine onu aksiyon içinde izlemek inanılmaz keyifli. Aynısını Sasha Calle’in canlandırdığı Supergirl karakteri için söylemek maalesef zor. Calle’in performansı oldukça başarılı olsa da hikayeye bodoslamasına ve üstün körü dahil edilen karakterin yazımı Supergirl ile bağ kurmamıza engel oluyor. Karakteri asla tam potansiyelinde göremiyoruz ve diğer karakterlerle girdiği minimum etkileşimler ışığında filmin ilerleyen dakikalarında ekip ile kurduğu bağ size inandırıcı gelmiyor. Tüm bunların yanında Kara Zor El/ Supergirl karakterinin ana hikayesinin üstüne eklenen kısımlar günün sonunda onu ne yazık ki ucuz bir Superman kopyası olmaktan öteye taşıyamıyor.

Filmin başrolünde olan Ezra Miller’a değinmek gerekirse; karakterinin iki farklı zaman dilimindeki hallerini canlandıran oyuncu iki karakterin de üstesinden iyi bir şekilde geliyor. Karakterinin genç versiyonunu canlandırırken yaptığı bazı oyun tercihleri fazla karikatüristik olsa da Ezra Miller genel olarak başarılı bir performans sergileyerek başrol misyonunu başarılı bir şekilde sırtlıyor. Tüm bunların dışındaki oyunculuklar da oldukça başarılı, özellikle Flash’ın annesini canlandıran Maribel Verdu dramatik ve etkileyici bir performans ortaya koyuyor. Filmin bazı kadrajları ve sahne geçişlerinde kullanılan ilginç kurgu teknikleri görsel olarak başarılı bir iş ortaya koyuyor. Karakterin hız ve zaman yavaşlatma yeteneklerinden de görsel olarak faydalanan film görsellik konusunda tatmin edici bir seyir zevki sunuyor. Filmin müzikleri de temasına uygun ve başarılı. Ayrıca eksiklerden de biraz bahsetmem gerekirse paralel evrenleri konu alan ve iki saatin üstünde uzun bir süreye sahip olan film kritik bazı konuları üstün körü atlıyor, bu durum da seyir zevkinizi negatif yönde etkiliyor. Bir diğer problem ise filmin Antagonist eksikliği. Bize birden fazla kötü karakter sunuyor olsa da Man of Steel filminden de tanıdığımız Michael Shannon’un canlandırdığı General Zor karakteri neredeyse bir konu mankeni denebilecek düzeyde yüzeysel işleniyor. Diğer antagonisti sayılabilecek sürpriz karakter ise dramatik ve ilgi çekici fakat kısa ekran süresi beklenen etkiyi yaratmasını engelliyor. Görsel efektleri ise 220 milyon dolar bütçesi olan bir yapım için inanılmaz düzeyde başarısız ve göze batıyor. Filmin büyük kısmının geçtiği paralel evren ise potansiyelini zorlayıp yeni şeyler göstermek için yeterince çabalamıyor.

Sonuç olarak The Flash DC sinematik evreninin ilk sıralarında yer alacak başarılı bir yapım ve son zamanlarda yapılan yersiz övgüleri dikkate almadan inanılmaz yüksek bir beklenti ile izlemediğinizde tatmin edici bir deneyim. Belki de güncel sinematik evrenin son filmi olacak bu yapım, beklendiği gibi eski evrenini bitirmek ve yeni bir evren başlatmak konusunda ne kadar başarılı söylemek güç. Final ise DC sinematik evreninin geleceği için birçok açık kapı bırakırken, yaptığı bazı değişiklikler ilerleyen zamanlarda ne kadar dikkate alınacak bunu zaman ve ufuktaki yapımlar gösterecek.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir