33. Ankara Film Festivali Günlükleri 2

Bu yıl 33.kez düzenlenen Ankara Film Festivali’nde yazarımız N.Levent Tanıl izlediği filmleri değerlendiriyor.

Klondike

Klondike. Ukrayna – Rusya sınırında ayrılıkçı gruplar tarafından kuşatılmış köyünü terk etmek istemeyen hamile bir kadına odaklanıyor. Sinemamızda Kara Köpekler Havlarken ve Sev Beni gibi filmlere imzasını atan Mehmet Bahadır Er’in yapımcıları arasında olan film Ukrayna’nın bu seneki Oscar aday adayı.

Filmin savaşa sürüklenen bir dönemi hamile bir kadın üzerinden anlatıyor oluşu bana göre risk unsuru ve kolaya kaçma izlenimindeydi. Fakat yönetmen Marina Horbaç bu izlenimi yıkacak birçok açıyla karşımızda oluyor. Sinematografi bakımından oluşturulan atmosfer sınırda yaşanan gerginliği birebir hissetmemizi sağlıyor. Köyün pastroal zenginliğiyle tezatlık oluşturan savaşın karanlık tarafı hamile bir kadın üzerinden zorlamaya kaçmayan bir üslupla yansıtılmış.

Klondike, şu anki mevcut savaşın öncesini anlatan ve savaşın tüm yıkıcı yanlarını bir köy evinin içerisinden yansıtmayı başaran bir film. Sarıcısı etkisi yavaş yavaş açığa çıkıyor. Bu konuda yönetmenin sakin hareket ettiğini hissedebildim. Anlatmak istediği mesele gerçekten zor ve bu yüzden duygusal dengenin sağlanması şarttı. Dolayısıyla çoğu savaş filminde karşımıza çıkan tempolu anlatımın aksine daha sakin ve bu durulukla oluşan gerçekçiliği yansıtarak ilerlemiş. Bu yönü zaten olup biteni daha iyi hissedebilmemiz bakımından hayli etkili oluyor.  

Benim nazarımda film özellikle son 20 dakikasında izleyicisini zorluyor ve bunu başarıyor. Bir kadının sadece savaş dönemi değil, dünya üzerindeki olası konumlarını da gözler önüne seren, öngörüsü yüksek bir film.

Bomboş

Onur Ünlü sineması genellikle insandan oluşan kaygı ve sapkınlıklar üzerine şekillenen filmlerden oluşur. Yönetmenin bu yönde ters köşe yaptığı önemli kara filmleri var. Bomboş ise her filminin karakterinden biraz kırpıp kattığı ancak tam olarak amacını belirleyemediği için ortada kalan bir hikaye olmuş.

Hikaye, Serkan Keskin’in canlandırdığı Günel’in işyerinde tatil çekilişini kazanan iş arkadaşının ani ölümünün ardından onun yerine 1 haftalığına Kıbrıs’ta geçirdiği zamanları anlatıyor. Havalimanına adımını attığı anda Şefik’le (Settar Tanrıöğen) karşılaşan Günel, kaldığı villanın hemen yanındaki evde yaşayan bu gizemli adamla gittikçe karmaşıklaşan bir iletişim kurmaya başlıyor.

Film, aslında bir nevi Arka Pencere parodisi olabilirmiş. Miş diyorum çünkü gerçekten tam olarak ne olmak istediğini bilememiş gibi. Daha önce de uçuk denemelerde bulunan Ünlü filmleri oldu ama bu yapımda sanki çoğu detay ve diyalog çekimler esnasında eklenmiş gibi. Tabii ki her Ünlü filminde olduğu gibi karakterlerin benzer vücut reaksiyonlarıyla karşılaşabiliyoruz ama hiçbiri olmayan öykünün üzerini kapatamıyor.

Onur Ünlü’nün yaptığı ve yazdığı çok proje ilgi çekicidir benim gözümde. Bomboş ise filmografisindeki en zayıf halka.  Ayrıca Kırık Kalpler Bankası’nı herhangi bir festival, platform ya da sinemada izleyemediğimizin kaçıncı yılına girdik saymayı bıraktım. Umarım o filmi ve Topal Şükran’ın Maceraları’nı izleyeceğimiz alanlar için seçenekler sunar bize. Bomboş sonrası tek dileğim bu kaldı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir